Forrest Gump

Yeliz Bahadır
4 min readApr 19, 2021

Naifliğin, masumiyetin, iyiliğin simgesi olmuş bir karakter…

Çağımızın akıl, mantık ve sonuç odaklılık takıntısına karşılık “iyi insan” olmaya çalışmanın değerini ve öngörülemez getirilerini gösteren ilham verici bir hayat hikayesi…

Yaşadıklarımıza dair anlattıklarımız tüm yaşam hikayemizi oluşturur.

Forrest Gump’ın hikayesini nasıl anlattığına dikkat vererek 4 dünyasına bakalım…

Umwelt (Fiziksel dünya)

Fiziksel dünyamız; içinde yaşağımız ortamı, fiziksel çevreyi, nesneleri, objeleri, bedenimizi, giydiklerimizi, kişisel eşyalarımızı, yediklerimizi içtiklerimizi kapsayan özetle maddesel dünyamızdır.

Forrest, yürüme zorluğunun yanı sıra düşünme ve konuşma yavaşlığı yaşayan; IQ’su düşük olduğu için okula alınmayan, yaşıtları tarafından dışlanan bir çocuk.

Forrest, Alabama’da annesiyle yaşayan babasız bir çocuk.

Ama o hikayesinde bu zorlukların ne kadar berbat olduğundan, yaşamın adaletsizliğinden, kötülüklerden bahsetmiyor.

Bacaklarına takılan ortezden onu her yere götürebilecek “sihirli ayakkabılar” olarak bahsediyor.

Ona zorbalık yapan çocukları değil onu kovaladıkları bir gün nasıl koşmaya başladığını “mucize” olarak anlatmayı seçiyor.

Forrest’ın hikayesinde en çok dikkatimizi çeken şey, karşılaştığı çevresel engelleri ve zorluklarını yargı katmadan anlatması.

Dil, zihin ve duygular el ele çalışır. Başımıza gelenlerin ne kadar kötü, acınası, talihsiz olduğunu düşünür, bunu söylersek kötü ve acınası hissetmekten başka seçeneğimiz kalmaz.

Fiziksel şartlar ne olursa olsun Forrest’ın yapabildiği en önemli şey iyiyi güzeli görebilme. Vietnam’da korkmadın mı sorusuna; “geceleri bazen yağmur dinerdi ve gökyüzünü yıldızları görmek çok güzel olurdu” diye cevap veriyor.

Forrest’ın bu sözleri bize her koşulda tutumuzu seçebileceğimizi anlatan Viktor Frankl’in şu sözlerini hatırlatıyor:

“İnsanın elinden her şey alınabilir ama bir şey hariç; olaylar karşısında tutumunu seçme özgürlüğü.”

Mitwelt (İlişkisel dünya)

İlişkisel dünyamız diğer insanlarla — “öteki” ile olan ilişkimizdir. Buna yakın ilişkilerimiz, uzak ilişkilerimiz, seçtiğimiz ve seçmediğimiz ilişkiler hatta toplum, mahalle gibi tanımadıklarımızla olan ilişkilerimiz de dahildir.

Forrest’ın ilişkisel dünyasındaki ilk önemli kişi annesi.

Annesi, Forrest’ın kendini kimseden aşağıda hissetmemesi için elinden geleni yapan, bunu her daim sözleriyle, sevgisiyle yaşatan ilgili bir anne.

Annesinin sözlerinin Forrest’ın hayatına ve onun olduğu kişi olmasına etkisi çok büyük. Hikayesine sık sık “annem derdi ki” diye başlıyor…

Annem hep “hayat bir kutu çikolata gibidir, ne çıkacağını bilemezsin” derdi.
Annem “Mucizeler her gün olur. Bazı insanlar böyle düşünmez ama olur” derdi.
Annem, “İlerleyebilmek için geçmişi geride bırakman gerek” derdi. Sanırım koşmam bununla ilgiliydi.

Forrest’ın hayatındaki diğer önemli kişi Jenny: onu ilk kabul eden arkadaşı, ilk ve tek aşkı, eşi, çocuğunun annesi…

Fiziksel zorluklarına yargılarını katmayan Forrest, Jenny ile ilişkisinde de aynı şekilde yargısızlığını koruyor, onun hayatına ve tercihlerine hiçbir müdahalede bulunmuyor.

Jenny defalarca Forrest’ı terk ediyor. Gitme demiyor, gitmiştin dönemezsin demiyor. Sevgisinde yargılama yok.

İlişkilerde yaygın olarak düştüğümüz bir hata şudur: karşı tarafı kendi arzularımızın, deneyimimizin bir nesnesi olarak görmek. Varoluşçu filozof Martin Buber karşı tarafı nesneleştirdiğimiz bu tip ilişkileri “ben-o” tip ilişkiler olarak adlandırır.

Forrest ise Jenny’nin varoluşuna, kendi arzularına, git gellerine karışmayarak onunla özne-özne ilişkisi kuruyor. Bunu sağlayan en önemli etmen Forrest’ın karşı tarafı kontrol etme çabasının olmaması…

Eigenwelt (Kendilik Dünyası)

Forrest koşullar karşısında elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışan, iyi niyetliliğini hep koruyan, sözlerini tutan, sevdiklerini her koşulda kollayan diğerkam biri.

Zeki biri olmasa da bir futbol yıldızı, milyoner, savaş kahramanı olabilmesinin ardında hep iki şey var: iyi bir insan olmak ve elinden gelenin en iyisini yapmak.

Arkadaşı Bubba’nın son isteğini yerine getirmek için yılmaması ona milyonerliği getirdi.
Arkadaşlarını tek tek taşıyarak kurtarmaya çalışması ona savaş kahramanı madalyasını kazandırdı.

Aslında Forrest’ın yapmayı başardığı şey hayatı akışında karşılayabilmek

Varoluşçu filozof Heidegger’in Azim-Akış ikilemi bize şunu söyler. Hayat karşımıza çıkan durumlar karşısında bizden iki farklı tutum bekler: biri azim diğeri ise akış.

Bu ikilemde ne kadar doğru yerde kalabilirsek o kadar mutlu olabiliriz. Forrest tam olarak bunu yapabiliyor, ondan azim bekleyen yerlerde elinden geleni sonuna kadar yaparken; azmetmenin işe yaramayacağı yerlerde kabul sergileyebiliyor.

Jenny onu terk ettiğinde onunla mücadele etmek yerine kendi hislerine odaklanıp 3 yıl boyunca koşuyor.

Uberwelt (Tinsel Dünya)

Tinsel dünya inançlarımız, anlam atfettiğimiz şeyler, kendimizden öte hizmet ettiğimiz aşkın amaçlar, ruhsal dünyamızı besleyen değerlerdir.

Forrest’ın değerlerinde sevgi, masumiyet, iyimserlik, iyi niyet, sevdikleri için mücadele var. Onun kahramanlığı bu değerleri yaşatmasına dayanıyor.

Carl G. Jung’un 12 arketipi. Forrest bunlar arasında en çok masum, caregiver ve hero denilebilir.

Forrest bize sadece güç kullanarak, kontrol ederek değil hizmet ederek, masumiyet ve iyilik sergileyerek de kahraman olunabileceğini gösteriyor.

--

--